7 Güzel Adamdan Biri

Eşya Uygarlığı

  • eşya uygarlığı

Başlık:  Eşya Uygarlığı
Yayınlandığı yer: Yeni Devir
Tarih: 1973

 

Eşya Uygarlığı

Batı’daki uygarlık hamlesi, kilisenin yenilgiye uğratılması şartı ile yola çıkar.
Mevcut dini hayatın insan zihnini dondurduğu, hurafelerle oyaladığı, velhasıl din adına ,insanlığı sömürdüğü vakıasını esas alan Rönesans düşünürleri, aslında Katolik kilisenin şahsında din olgusuna karşı bir savaş açmışlardı.Fakat bu savaşı kazanmak için, düşüncelerini açık bir din düşmanlığı görüntüsünde değil; dini yanlış yorumlardan ve eklentilerden kurtarmak, “akıl dışı unsurlardan ayıklamak” şeklinde belirtiyorlardı. Toplumun dine olan bağlılığını ve ihtiyacını çok iyi bildiklerinden; kendi fikir1erini de mutlaka dini bir hüviyet içinde sunuyorlardı. Nitekim kiliseyi protesto eden hareketler, zamanla kendilerini birer ayrı mezhep olarak düzenlemek ve donatmak yolunu seçtiler. Ancak bir örgüte bağlayarak mücadele edecek olurlarsa, başarı sağlayacaklarını görüyorlardı. Protestan ve Anglikan kiliselerinin kurulması ve yayılması, protestocu görüşlerin ancak bir dini mezhep haline getirilmesiyle etkili olabileceği gerçeğine dayanır.
.
Protestocular, Katolik doğmalarım akılcı bir anlayışla irdeliyorlardı. Kimisi bir mezhep şeklinde örgütlenen, kimi de bir tarikat veya fikir akımı olarak beliren bu protestocu görüşler, inancı aklın kontrolüne vermek noktasında buluşuyorlardı. Onlara göre, akla aykırı olan herhangi bir dini hüküm, dinde olamazdı; bunlar (bid’atti) sonradan eklenmiş unsurlardı, bu yüzden ayıklanması dinden çıkarılması gerekirdi.

İtalya’da bu anlayışı Laelius Socinus (1525- 1562) bir tarikat olarak geliştirdi.

Rönesans’ın sonlarına doğru bu rasyonalist görüşler, mevcut dinlerin hiçbirine bağlanmayan, tamamen müstakil bir din akımı şeklinde ortaya çıkar. Temelini, Antik Çağlardaki Stoa felsefesine dayandıran bu “akıl dini” veya “doğal din” anlayışı; vahyi inkar ederek, dine aklın bir ürünü gözüyle bakar. Fransız düşünürü Jean Bodin (l530-l597) ile İngiliz Herbert Of Cherbury (1581-1648) bu akımı, yeni bir itikat nizamı haline getirdiler.
Bunlara göre, dinin özünde “tabiilik” vardır, “akıl” vardır. Bu bakımdan vahiy olarak gösterilen hükümler, akla boyun eğmelidirler.
Akılla yorumlanmalıdır dinler. Akla uygun düşmeyen hükümlerse, din dışı, safsatalardır.
Bunlar, bütün dinlerin özündeki mevcut unsurları şöylece sıralarlar: Bir tek Tanrı vardır, bu Tanrıya tapınmalıdır, suçlar ve günahlar bu dünyada cezalandınlmamalıdır; ceza olarak pişmanlık beyanı yeterlidir, cezalandırmayı öbür dünyaya bırakmalı.
Akılcılar, hangi din olursa olsun, inanılacağını; ancak o dinlerde bu sıraladıkları temel unsurlara ters düşen hususlar olmaması gerektiğini ileriye sürerler.

Akla itibar etmek, Rönesans’ın geliştirdiği kavgasını verdiği bir akımdır. Ferdin gelişmesini bu denli bağımsız bir hayat tarzının yaygınlaşmasında görmüşlerdir. Ortaçağ kilisesinin ferdi yok sayan geleneği, akılcıların ferdi önemseyen, aileye ve devlete bağımsızlık biçen bu akımı karşısında yenilgiye uğrarken, Batıda başgösteren canlılık yeni bir uygarlık hamlesinin de temellerini atıyordu. Artık batı uygarlığı, yalnızca aklın rehberliğinde yol alacaktı. Dinse, onu reddetmeyenlerin bile nezdinde; sadece inanmak isteyen kişilerin ruhunu okşayan, birkaç cümleye hapsedilmiş, sınırlandırılmış ve çok basite indirgenmiş bir anlayış mevzuu olarak kalacak; kesinlikle kişisel özgürlüğe, devlete, hukuka müdahale etmeyecekti.
Bu anlayışın maya tutturulmasıyla şekil!endi yeni batı uygarlığı. Akılla anlaşılan, yorumlanan, geliştirilen bir eşya uygarlığı doğdu. Kilise babalarının elinde zaten ilahi bir din olmaktan çıkmış bulunan hıristiyanlığın bu kerre de tamamen saf dışı bırakılması esası üzerine yani yeni bir laisizm üzerine bina edildi bu uygarlık
AKİF REHA