7 Güzel Adamdan Biri

Doğ Ey Güneş – Milli Gazete

  • milli gazete

Doğ Ey Güneş – Milli Gazete
Orta ve lise çağlarında kendimi normal yaşantıdan sakınırdım. Sanki büyük bir adammışım gibi Mavera arayışına çıkardım. Sonra da çocuklaşır, Gülçocuk dergisinin yeni sayısını beklerdim. İtiraf: Maveranın pek çok sayısını Düzce MGV’de okuyabildim. Elimize geçmeyen ya da artık bulma ümidimiz suya düşen sayılar bir bir çıkardı karşımıza. Belli ki Mavera tutkunlarından biri bağışlamıştı dergileri, gençler okusun diye. Okumak ne demek yutardım sanki dergiyi. O yıllarda yedi güzel adamdan haberdar olduk. Bu bilgiyi bazen kendimden bile sır gibi saklamaya çalışırdım, nedenini bilmiyorum. Cahit abi (Zarifoğlu) öldüğünde kendimi tanıyamamıştım. Oysaki onu en çok bir kaç şiir ve masalından tanıyordum. Elime geçerse Kadın ve Aile’nin ilk adımlarına bakardım. Gülçocuğun yayınladığı masalları ve çizgi romanlaştırılmış hallerini, takip ederdim. Sonra haberdar oldum Necip Fazıl’la dostluklarından, Cahit abinin yalnız olmadığından… M. Akif İnan’ı tanıdım. Onu tanımama yardımcı olan kaynaklar bugün elinizde tutuğunuz gazete ve evimizin tavanarasında tozlanmaktan kurtardığım Yeni Devir vesile olmuştu. Aradan on yıl geçmiş belki de ben o yılların Maverasının izini sürüyorum. Sonra biliyorsunuz. Akif İnan’ın şiirleri ezgilerle söylendi. Dudaklarımızdan gitmedi:

Doğ ey güneş erit taştan adamı ve taşları diken elleri…

Sonra büyüdük. Taş duvarların ötesini görmek için çırpındım Mudurnu’da. Dağlar yolumu kesiyor ama umudumu çoğaltıyordu. Muradiye Dersanesine gittiğimde Ankara’nın nesini seveceğimi bilmiyordum. Bana bozkır gibi geliyordu Ankara. Türkiş pasajındaki kitapçıları dolaşır, eski dergi ve kitaplara ulaşmaya çalışırdım. Birgün dersanedeki arkadaşlardan birisi şiir dergisi projesinden bahsetti. İlgilendim. Hemen bir şiir yazdım, gençlik heyecanıyla. Arkadaşların en büyük eksiği her derginin başında olduğu gibi paraydı. Muzaffer diye bir arkadaşımız ısrarla didiniyordu. Sevinçle geldi bir gün yanıma. Dergiye desteği bulduk dedi. Sendika başkanı bir ağabey yardımcı olacak. İnanmadım, beni kimseler de inandıramazdı. Sol bir düşünce olabilirdi, emeği de propaganda için kullanabilirlerdi. Sendikanın ismini söylediler: EĞİT BİR. Yabancı gelmedi. Kimmiş sendika başkanı: M. Akif İnan. Nasıl sevinmem. Büyük bir mutlulukla yanına gideceğimiz anı kollamaya başladım. Ve gittik. Ankara’da olduğum sekiz ay boyunca dersaneyi asıp doğru Akif abinin yanına. Dobra dobra konuşan, lafları inci gibi dizen Akif ağabeyin yanından ayrılamadım. Şiirden ziyade onun hatıralarına taliptim. Sürekli Cahit Zarifoğlu’nu, Necip Fazıl’ı, Mavera dergisini anlatmasını istedim. Bıkmadan anlattı. Anlatırken iki şey eksik olmuyordu: Çay ve sigara. Bir onu bilirim bitsin de yenisini yakayım düşüncesiyle sigara içen bir de Hasan Nail Canat’ı. Canat daha sonra bıraktı. Akif abinin bıraktığını görmedim. O sigaraya dadandıkça ben tedirginleşiyordum. Sigaranın verdiği zarar o kadar aşikardı ki… Bazen de düşünürdüm. O dostları onu bırakıp gitmiş. Elbet onlara yetişmek istiyor. Hicret ve Tenha Sözleri otobüse binmeden yüksek sesle okuya okuya giderdim Kızılay’dan Dışkapı’daki MGV yurduna.

İstanbul’a geldiğimde Cahit abinin ailesiyle tanıştım: Berat teyzeyi çocukları Betül, Arife, Ayşe ve Ahmet’i tanıdım. Akif İnan’ın dostluğunu hasretle anlatan bir Berat Zarifoğlu vardı karşımda. En son MGV’nin düzenlediği Şiir Şöleninde karşılaştım M. Akif İnan’la. Unutttuğunu sanmıştım beni, unutmamış. Ve bir de Suçıktı Şiir Akşamlarında. O şiir okurken ben okuyormuşum gibi coşardım. Neden yazmadığını sorardım. Elindeki işleri gösterir: Bunun için. Sendikacılığı zoraki yaptığını düşünürdüm. Onu bu işe sokanlar sevinmişlerdir: İşini iyi yapardı. Ama onun yüzünde bir tebessüm kalmıştı eski zamanlardan. Her an oraya dönüverecekmiş gibi, hatıralar canlanacakmış gibi. Bir ara yazar gibi oldu, bıraktı. Sevincimiz de kısa sürdü.

En son Akif abiyle bir söyleşi için sözleşmiştim. Zihnimde onca birikmiş soru vardı. Şimdi ise bir soru var. Acaba Akif abi, dostlarının hasretine dayanamadığı için mi bizi erkenden terketti? Gözlerimiz şimdi Rasim Özdenören’de. Hatıraların saklı kaldığı güzel adamlardan biri de o. Ona sağlıklı ve uzun ömür diliyorum. Akif abi Urfa’da son nefesleri içine çekerken ihtimal Leyla ile Mecnun’dan, Divan’dan okuyor, kendi şiirini dokuyordu, gençliğine dönüp.

Allah rahmet eylesin!

0 Cevap

Bir ileti Gönderin