7 Güzel Adamdan Biri

BAYRAM:Hüzün ve sevinç, Mehmet Akif İnan’ın ‘Hicret’i – Milli Gazete

  • Ali Haydar Haksal

Ali Haydar HAKSAL
BAYRAM: Hüzün ve sevinç, Mehmet Akif İnan’ın ‘Hicret’i

Bugün bayram. Oruç ayını bitirme mutluluğunun, görev bilincinin, sorumluluk duygusunun, ibadet hazzını yaşamanın bayramıdır bu. Yüreğimiz buruk. Ramazan boyunca Çeçenya’da mazlum müslümanlar katlediliyor. Yiğit adamlar şehit ve gazi oluyor.

Bu yazımızı bayrama ayıramıyoruz. Başlığa bakmayın siz. İçim kaynıyor. Ağlamamak için direniyorum. Yazımı tamamlamam gerekiyor. Sevgili ağabeyim, büyüyüğüm, şair, edebiyat bilimci, denemeci, düşünce, eylem ve gönül adamı Mehmed Akif İnan bizleri bıraktı ‘Hicret’ etti. Hayatın çilesini çekti. Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat, Mavera sürecinin/ doğrultusunun önemli temel taşlarından, isimlerinden oldu. Solodan koroya dönüşen bir büyük oluşumun önemli üyelerinden biriydi. Son beş aydır da doruğunu yaşadı. Onun ecrini kazandı. İmbikten geçer gibi küçük kusurlarını ayıkladı bu dünyada bıraktı, tertemiz bir biçimde Sevgili’nin yurduna gitti.

İnsanlığın onur omurgasını temsil etti. Orada durdu. Eğilip bükülmedi.
Hicret hayatının en önemli kavramıydı. Onun şiirini yazdı.

Sol’un önemli şairlerinden biri öldüğünde şöyle bir başlık atmıştı gazetenin biri: “Azalıyoruz!” Bu bir panik haliydi. Sevgili Akif İnan’ın ölümü sonrasında tam tersi durumdayız. Onlar adına seslenerek diyorum ki: “Çoğalıyoruz!” Öte’yi yaşayan ve düşünenler için hayatın yitirilmiş bir yanı yoktur. Burada da, ötede de çoğalıyoruz.

Bu dünyaya eserler bırakarak gitti. Hicret ve Tenha Sözler şiir kitaplarıyla; az, öz ve tenha sözler bıraktı. Hayatı da imbikten geçirilmiş gibiydi. Çok yazmadı, boş söylemedi.

Tebessüm eden yüzünden esmer duruş parıldadı.

Ankara’da Taceddin dergâhı ve Hacı Bayram-ı Veli’ye yakın durdu. Ankara’nın hep bu bilinen yüzüne döndü, oradan beslendi ve karşı tarafa aktardı. Sırtını manevîliğe dayadı, onun sıcaklığıyla beslendi, yaşadı, yaşattı ve yansıttı.

Şairdi Tıpkı Hacı Bayarm-ı Veli, Necip Fazıl ve Sezai Karakoç gibi. Şiirin hem biçimde, hem özde gelenek çizgisini sürdürdü. Bu çağ için yazdı ve söyledi. Bir derviş gibi az söyledi, az konuştu yazılarında ve şiirlerinde. Gönül ehliydi; kimse bilmedi, çünkü ihsas ettirmedi. Üstad Necip Fazıl tezgâhından geçti, onun hitabet yönününü üstlendi, salonlara ve meydanlara koştu. Diliyle konuştu, gönlüyle halvet oldu. “Edepti yoğuran güzelliğimi” ifadesinde kendini buldu.

Şairdi, edipti, edepliydi.

Çirkin ve kötü adamların elinden çıkmış ve nasılsa bu doğrultuda kendilerine yer bulmuş tezgâh artıklarının, ustalara olan saygısızlığına üzüldü. Ağabeyler sultasını yıkmaya yeltenenlerin; onlardan beslenerek, onları basamak yapma tercihlerini edep dışı buldu. Edebiyat sözcüğünü tok sesiyle teneffüs etti ve edepli bir edip olarak yaşadı. Üstad’larının ve ustalarının yanında; sessiz, sakin ve kendini bilirdi. Bir iki şiir panayırında bulundu, panayırdaki Şanso Panzha’ların bönlüklerine üzüldü. Büyüyen ve gelişen bir edebiyat çizgisini sulandıranların ortalığı kaplamalarına yandı.
Edebiyat ve sanat ateşini içinde sürekli diri tuttu.

Nüktedandı, hoş fıkralar anlatırdı.

Bir eylem adamı olarak; inanmış insanların önüne örnek tip olarak düştü. Siyasayı sevmedi, ama nasıl siyasa yapılacağını gösterdi. Sanatı siyasaya tercih etti.

Koşar adım değildi. Adımlarını emin ve sağlam attı.

Evet üzülüyoruz. Ağabeyimiz gurbette bizleri bırakarak gerçek yurduna Hicret etti. Bir arefe günü bir bayram günü olacağını nereden bilebilirdik ki. Bugün iki bayram birden yaşıyoruz. Çeçenya’da zafer haberleri geliyor. Ramazan bitti, İslâm dünyası bayram yapıyor. Akif Ağabeyimiz sevgilisine kavuşuyor. Tesellimiz Mevlâna’nın ifadesinde kendini buluyor:
“Ben ölüp de tabutumu geçirdikleri zaman benim bu cihanın derdi ile uğraştığımı zannetme. Cenazemi görünce “Ayrılık! Ayrılık” diye ağlama. Benim sevgilime kavuştuğum asıl o zamandır.

Beni mezara bırakınca: “Veda! Veda!” deme; çünkü mezar bir perdedir ki, arkasında cennetlerin huzuru vardır.

Ey can! Bu toprak perdesi ile örtülmüş gizli bir yaşam vardır. Gayb aleminde gizlenmiş yüzlerce Yusuf gibi güzeller vardır. Bu ten sureti gidince o can sireti kalır. O can sureti baki ve ten sureti geçicidir. Eğer bu zevki anlamak istersen her gece kendini yokla; tenin ölü gibi yattığı halde ruhun rıdvân bahçelerinde seyreder.”*

***
* Asaf Halet Çelebi, Mevlana ve Mevlevilik, s. 44., Nurgök Matb., İstanbul, 1957.

Önemli Not: Yedi İklim dergisinde Akif İnan için hazırlayacağımız sayıya, elinde mektup, bilgi, belge olanlar ve yazı yazmak isteyenlerin bize ulaştırmalarını istirham ediyoruz. Tlf: (0216. 346 65 78 – 336 61 88. / Belgegeçer (Fax) 345 63 89) Ali Haydar HAKSAL

0 Cevap

Bir ileti Gönderin