7 Güzel Adamdan Biri

Umut Gazeli

Tahlil edilen şiir adı: Umut Gazeli
Tahlili yapan: Dinçer Eşitgin Medeniyetin Burçları
Yayın yeri ve tarihi: Nisan / 2004-Kayseri
AKİF İNAN’IN “UMUT GAZELİ” ADLI ŞİİRİNİ OKUMA DENEMESİ

0. Giriş

Tanpınar’ın “Modern Türk edebiyatı bir medeniyet kriziyle başlar.” cümlesi, yakından bakıldığında, sadece edebiyatı değil, bütün hayatımızı özetleyecek bir özellik arzeder. Kriz, son iki yüzyılımızın anahtar kelimesidir. Yüzyıllar boyu İslâm medeniyeti dairesinde bulunan Türk milleti, yönünü Batı’ya çevirdiği andan beri içine düştüğü bu medeniyet krizini yaşamakta; halkı, yöneticisi, aydını ve sanatkârı ile birlikte bu krizin sancısını çekmektedir.
Bu kriz, üç kıtaya hükmedilen ihtişamlı bir geçmiş, Anadolu’ya sıkışıp kalınan bir şimdi ve pek de umutla bakılmayan bir gelecek gibi kenarları olan bir zaman üçgeninde günden güne derinleşmektedir. Bu kriz derinleştikçe, medeniyete, kültüre, edebiyata, siyasete, hayata vs. dâir çözüm teklifleri de çoğalmakta, karmaşıklaşmaktadır.
Bir zamanlar geçmişle, onu tümden inkâr etmekten ibaret olan ilişkimiz, artık yerini farklı bir ilişki biçimine bırakıyor; bugün, geçmişi anlamak, değerlendirmek, yeniden üretmek, en azından fark etmek üzereyiz. Bu, kendi gerçeğimizi/geçmişimizi görme çabaları, kaybettiğimiz zamana hayıflansak da, içinde bulunduğumuz medeniyet krizini aşma noktasında umut vaat ediyor. Bilinen bir gerçektir ki: “Tarihinde kültür şoku yaşayan toplumlarda gelenek bilinci zayıflar. Fakat, en köklü devrimlerin yaşandığı toplumlarda bile geleneğin izleri büsbütün silinmez.”
XX. yüzyıl Türk edebiyatında, medeniyet krizini fark ederek, sanat alanında, geleneği anlama, değerlendirme, yeniden üretme, çağa uygun bir şekilde dönüştürmek kaydıyla geleneğe bağlanma düşüncesinde olan; bir ayağı içinde bulunduğu çağda, diğer ayağı da geçmişte/gelenekte bulunan sanatkârlar bu umudu perçinlemektedir. Bu isimleri tek tek saymak, ne mutlu ki, çok zor. Bu yazıda bir şiirinden yola çıkarak gelenekle ilişkisini irdelemeye çalışacağımız Akif İnan, bahsi geçen medeniyet krizinin farkında olanlardan sadece biri. O, bu farkındalığını şöyle dile getiriyor: “Türk toplumunun bütün bunalımlarının temelinde, medeniyet davâsı yatar. Buna bir çözüm getirilmeden, bu temel konuda aydınlarımız bir ortak bilince varmadan hiçbir şey yapılamaz. Biz Batı medeniyetinden değil, Türk-İslâm medeniyetindeniz. ”
İçinde bulunduğumuz kriz ortamında; köklerini ve geleneğe bağlanma yollarını arayan şâir Akif İnan’ın bir şiirine yaklaşmak, ayrıca bu şiiri gelenekle bağlantısı noktasından ele almak istiyoruz. Böyle bir ilişkiyi irdeleyebilmek için, öncelikle geleneğin kırılma noktasını kısaca işaretlemek gerekir.
1. Hayatımızdan Çekilen Gelenek: Divân Şiiri
Modern Türk şiiri, kesin bir kopuşla değil, tedricî bir şekilde Divân şiiriyle yollarını ayırarak kendi yolunu çizmiştir. Tanzimat’ın ilk kuşağı olarak kabul edilen Şinâsî, Ziyâ Paşa ve Nâmık Kemal gibi şâirler, Divân şiiri geleneği içerisinde yetiştikleri için yazdıkları şiir, her ne kadar kimi Batılı unsurlar ihtiva etse de Divân edebiyatının şekil ve anlam dünyasından çok da uzak değildi. Şeyh Gâlib gibi bir ustayla devrini kapayan Divân şiiri, son kez, Yahya Kemal’in Eski Şiirin Rüzgârıyle adlı eserinde hayâl meyâl göründükten sonra, hem şekil hem de anlam bakımından hayatımızdan çekilir.
Cumhuriyet şiiri içerisinde, Divân edebiyatının nazım şekillerini, aruz veznini, mazmun sistemini kullanmaya çalışan kimi şâirler olsa da, o devrin duyarlığı, sanat anlayışı, hayata bakışı, eşyayı algılayış biçimi yoktur bu metinlerde. Artık söz konusu olan, bir yeniden üretme, geleneği dönüştürerek ondan faydalanmaktır. Bu anlamda Akif İnan, gelenekle ilişkisi bakımından, XX. yüzyıl Türk şiirinde yalnız değildir.
2. Umut Gazeli Şiirine Bir Bakış
UMUT GAZELİ

Soyundum çileye dönmemesine
Bilendim ışıktan gözyaşlariyle

Acılar umudu buldurur bize
Bir zırha büründüm bu çağa karşı

Edep senin sabır benim derimdir
Askerler üretir sessiz ve derin

Bayrağa dönüşen alnımdır şimdi
Ellerim ağların mahşer makası

Türkümüz dünyayı kardeş bilendir
Gökleri insanın ortak tarlası

Beş beyitten oluşan Umut Gazeli, (6+5=)11’li hece vezniyle yazılmıştır. Bir cümle ile Umut Gazeli’nin anlam dünyasını ifâde etmek gerekirse; bu şiirin, çağından şikâyet eden bir öznenin, geleceğe dönük hayallerini/umutlarını, bu hayalleri gerçekleştirmek için ihtiyaç duyduğu donanımları ve kararlılığı dile getirdiği söylenebilir.
2.1. Okurun Beklenti Ufku Açısından Umut Gazeli
Bir edebî metnin başlığı, okurda bazı his ve fikirleri harekete geçiren ilk dil öğesi, metinle ilgili ilk ilişki basamağıdır. Bu anlamda, öncelikle, şiirin başlığına yakından bakarak, umut ve gazel ifadelerinin metnin okurunda, nasıl bir beklenti ufku oluşturacağını tespite çalışalım:
“UMUT”, herhangi (olumlu) bir şeyin gerçekleşmesi yolunda beslenen (olumlu) hisleri karşılayan olumlu bir ifadedir. Ayrıca, kelimenin bir diğer yakın anlamı da, ümit etmekten kaynaklanan rahatlık, ferahlık, genişlik duygusudur. “gazel” ise, Divân edebiyatında kullanılan bir şiir formudur. Günümüz edebiyat okuru için bir şiirin başlığında bulunan gazel adlandırması, ister istemez öncelikle Divân edebiyatı daha sonra da buradan açılarak Cumhuriyet öncesi Türk tarihi, Osmanlı, Türk-İslâm medeniyetinin bir dönem ulaştığı zirveler vs. ile anlam ilişkileri kurmayı teklif edici mahiyettedir. Ancak gazel kelimesi, dünya görüşü, inançlar, ideolojik bakış açısı, eğitim ve kültür seviyesi gibi etkenler göz önüne alındığında, umut kelimesi kadar, bütün okurlar için benzer bir duygu dünyasını tetiklemeyecektir. Farklı duygu dünyalarının oluşumunda, okurun Divân şiirini ne kadar bildiği, bu bilgileri ideolojik mi yoksa objektif kaynaklardan mı edindiği, Divân edebiyatının estetik anlayışına ne kadar âşina olduğu vb. gibi burada sayılamayan daha nice unsur belirleyici olacaktır.
Ayrıca bir şiir başlığı olarak, ihtimal dahilinde olmasa da, gazel kelimesinin “tek kişi tarafından özel bir âhenkle(makam) okunan müzik eseri, sesle taksim” ve “kuruyarak dökülmüş ağaç yaprağı” gibi yan anlamlarını da hatırlatmak gerekir ki bu anlamlar, umut kelimesi ile yan yana okunduğunda, ilginç bir anlam evrenine götürebilir okuyucuyu.
2.2. Umut Gazeli’nde Dile Ge(tiri)len:
Şiir, bir tasavvuf terimiyle, çileye soyunduğunu ve bu işteki kararlılığını haber veren bir öznenin/şâirin sesiyle açılıyor: “Soyundum çileye dönmemesine”
Çileye soyunmak, dervişlik yolunun başındaki bir kişinin, dünya nimetlerinden elini eteğini çekip, çile-hâne denilen bir mekânda sadece ibadetle, zikirle, tefekkürle başbaşa kaldığı bir çeşit inzivâ hâlidir. Genellikle çile, kırk günlük bir zaman dilimini kapsar. Bu süre içerisinde derviş adayının nefsî bir tekâmül yaşaması umulur. Çünkü, çileyi başarılı bir şekilde tamamlarsa kişi, dervişlik yoluna dâhil olma hakkını kazanır. Çilenin başlıbaşına bir imtihan oluşu, bir imtihan mekânı olarak dünyayı bir çile-hâne, hayata gelmeyi ve bu dünyada yaşamayı da çileye soyunmak/çile çekmek olarak düşünmeye imkân verir. Bu şiirde, çileye soyunmak tâbirinin, tasavvufî anlamları çağrıştırsa da daha farklı anlamlar ihtiva ettiğini, daha zengin çağrışımları beslediğini düşünmek mümkün. Bu anlamda, daha çok, “çağa karşı bir zırha bürünerek” direnen bir modern insanın (çağdaş dervişin) çilesini düşünmek yerinde olur.
Çileye –dönmemesine- soyunan bu özne, bütün şiir boyunca kararlığını sürdürmekte, hep bu duyarlılık zirvesinden seslenmekte, umudunu, hayallerini dillendirmektedir. Şâir, dış dünyaya, (tasavvufî anlamıyla, dünyanın [nimetleri, zevk u safâsı vs. gibi] çeldiricilerine), düşmanlarına, kendisini tehdit (ya da rahatsız) eden bütün ötekilere karşı “ışıktan gözyaşlariyle bilen”mektedir.
İlk beyitteki tekil ses (ben), ikinci beyitte çoğul bir sese, biz ifadesine, dönüşmektedir. Bu anlamda, şiirdeki öznenin çileye tek başına soyunmadığını, aynı inanç, fikir ve hedeflere sahip kişilerle bu yola çıktığını söylemek mümkün. Bir başka açıdan, bu çoğul ses, belli bir milletin/medeniyetin ortak bilincini/vicdânını dillendiren sözel bir kimlik olarak da okunabilir. Fakat, Türk dilinin imkânları dikkate alındığında, şeklen çoğul (biz) olsa bile, bu sesi, anlam bakımından tekil (ben) olarak kabul etmek mümkündür. Şâir, biz ifadesi ile tek başına kendini kastediyor da olabilir çünkü Türkçe buna müsaittir; biz ifadesi elbette çoğul şahıs zamiridir, ancak biz dendiğinde bunun, her zaman, bir çoğul şahsı karşılamadığı, kimi zaman topluluk adına konuşan tek bir kişiyi, kimi zaman da konuşan kişinin nezaketini vs. ifâde ettiği biliniyor. Dolayısıyla, şiirin bu aşamasında (en azından üçüncü beyte kadar), çileye soyunan özne yalnız olarak da düşünülebilir.
Umuda giden yolun acılardan geçmesi, Türk-İslâm medeniyeti çerçevesinde düşünüldüğünde, tanıdık bir algılayış biçimidir; kişinin acıyla, ıstırapla, yanarak olgunlaşması, sabreden dervişin murâda ermesi vs. hep bu medeniyetin düşünce biçimine ait unsurlardır. Ancak, burada dikkat edilmesi gereken önemli bir ayrıntı var; çekilen acılar sonucunda ulaşılacak olan hedefler, ulaşılacak güzel günler, hayaller, umulanlar, istenenler vs. değil, bunlara dâir sadece bir umuttur: “Acılar umudu buldurur bize”
Şâir, bu acılardan şikâyetçi değildir/olamaz, çünkü o dönmemesine çileye soyunmuş ve herşeye hazırdır; ışıktan gözyaşlarıyla bilenmiş, aynı zamanda, “bu çağa karşı bir zırha bürün”müştür. “Bu çağ”, şiirde, olumsuzlanan bir öğedir. Bu ifâde, içinde birçok anlamı davet edici bir özellik arzetmekte, birçok okunuş biçimi teklif etmektedir. “Bu çağ”ın (zaman olarak), özneyi ve belki de tüm insanlığı, “mahvedici, fitne çıkarıcı, tahrif ve tahrip edici” özelliklerinden bahsedilebilir. Ancak hemen hemen aynı düzlemde çağ kelimesi bir zaman dilimi anlamının yanında, “bu çağ”da yaşayanları işaret edecek biçimde de yorumlanmalı, okunmalıdır.
“soyunmak” ve “bürünmek” fiilleri arasındaki tezat metnin derin yapısındaki temel karşıtlığa ulaştırıcı bir mahiyettedir: Bütün dünyevî unsurlardan, nimetlerden soyunmak ve hemen aynı unsurlara, nimetlere karşı koruyucu bir zırha bürünmek.
Üçüncü beyitte şâir, bu kez kesin bir şekilde, başka bir özneye sesleniyor:

“Edep senin sabır benim derimdir
Askerler üretir sessiz ve derin”.

Çileye soyunan dervişin nefsi ile mücadelesi gibi, şâir de bir mücadele hâlindedir; bu mücadelede ihtiyaç duyulan sessiz ve derin askerler bellidir; edep ve sabır.
Bayrak, bağımsızlığı sembolize eder, hürriyeti, egemenliği işaretler. Alın ise tasavvuf kültüründe vahdet’tir. Ayrıca, Nûr-ı Muhammedî’nin Hz.Adem’den itibaren alınlarda taşınması gerçeği de hatırlanabilir. Şâirin alnı şimdi bir bayrağa dönüşmektedir. Bayrağa dönüşmek, bir davanın sembolü olmaktır, kahramanlaşmaktır. Eller bir parçayı kesen, yolları açan bir makas, belki de insanlığın üzerine atılan ağları kesecek bir makas.
Son beyit, evrensel bir mesaja işaret etmek isteyen bir öznenin gayretlerini içinde barındırır:

“Türkümüz dünyayı kardeş bilendir
Gökleri insanın ortak tarlası”.

Burada şâir, bütün bir dünyayı, kardeşçe bir tavırla kucaklayan bir öznedir. Gökyüzü ise, zaten, insanın ortak tarlası…
Bir bütün olarak, Umut Gazeli’ne bakıldığında, bütün şiirin, tamamen yerli ve İslâmî değerlere dönük bir yüzün/öznenin hassasiyetiyle kurulduğu görülür.
3. Umut Gazeli’nin Gelenekle İlişkisi
Divân şiirinin artık uzakta kaldığı bugünden bakınca, Akif İnan’ın Umut Gazeli adlı şiirinden elbette bir Divân şiiri formu olarak gazel türünün bütün özelliklerini göstermesini beklemiyoruz. Ancak yine de Akif İnan’ın –en azından bir şiirinden hareketle–, gelenekle kurduğu temas ve geleneği yeniden dönüştürme çabaları hakkında düşünebilmek için, “Umut Gazeli ne kadar gazel?” sorusuna cevap aramak gerekir.
Öncelikle, gazel adlı Divân edebiyatı şiir formunun genel özelliklerini kısaca hatırlayalım: Bilindiği gibi Divân edebiyatının en yaygın şiir formu olan gazel, aruz vezninin çeşitli kalıpları kullanılarak, “aa–ba–ca–da…” kafiye örgüsüyle, beyitler hâlinde yazılır. Genellikle 5-15 beyitten oluşan gazel, Divân edebiyatının daha çok aşk, şarap, sevgilinin güzelliği vs. gibi konuları işleyen lirik karakterli bir şiir formudur. Şâir gazelin son beytinde adını ya da mahlasını söyler…vs. Gazel, İskender Pala’nın tabiriyle, “Beyitlerin asırlar boyunca birer sarraf titizliğiyle işlenmiş dizeleri, aslında bizim klâsik edebiyat maceramızın paradigmasını da yansıtır biraz. Ve Osmanlı gazelinin tarihi, biraz da Türk’ün tarihidir(…)”
Divân şiiri terminolojisiyle ifâde etmek gerekirse, yek-âhenk bir gazel olan Umut Gazeli’nin şekil özellikleri incelendiğinde, beyitler hâlinde yazılmak dışında gazele ait bir özelliğin göze çarpmadığı söylenebilir. Beş beyitten oluşan şiir, gazel tarzının 5-15 beyitten oluşma özelliğini taşır görünmektedir. Ayrıca şiir, aruz vezniyle değil, hece vezninin 11’li kalıbıyla yazılmıştır. İnan’ın bu şiirde kafiye örgüsüne de riayet etmediği görülür .
Bu yönüyle Umut Gazeli adlı şiirde, Divan şiiri nazım şekli olan gazel türünün kurallarına uyulmadığı, geleneğe ait malzemenin dönüştürülerek, hatta azamî bir şekilde bugüne yaklaştırılarak kullanıldığı görülmektedir.
Anlam yönünden Umut Gazeli incelendiğinde, sadece şiir boyunca kullanılan fiillere bakmak bile, kullanılan dil ve anlam evreni bakımından Divân şiiri geleneğinden çok farklı bir metinle karşı karşıya olduğumuzu hissettirmektedir. Umut Gazeli’nin kelime kadrosunu, tabiî olarak, bugünkü kelimeler oluşturur. Bu kelime kadrosu, aynı zamanda, XX. yüzyılın algılayış biçimine işaret eder. “dönme–”, “bilen–”, “buldur–”, “bürün–”, “üret–”, “dönüş–”, gibi fiiller, bilinçli eylemleri ve aksiyoner bir tavrı dillendirici mahiyettedir.
Bu şiirin, gelenekle anlam ilişkilerinin derecesini ve mahiyetini gösteren bir örnek olarak, yazının ikinci bölümünde de değinilen çileye soyunmak tâbiri ele alınabilir. Çileye soyunmak, bu şiirde tam anlamıyla tasavvufî bir bağlamda ele alınmamıştır. “Tam anlamıyla” diyerek bir yanılma payı koyuyoruz çünkü, metin bazı kelimeler görmezden gelindiğinde, tasavvufî bağlamda da pekâlâ okunabilir bir oluşum sergilemektedir. Hele şiirin kılcal damarlarına kadar sızan, sabır, edep, mahşer, acı ile umudu bulma, vb. gibi Türk-İslâm medeniyetine ve tasavvufî kültüre ait unsurlar böyle kesin bir yargıyı her zaman değiştirebilecek özelliktedir.
4. Sonuç
Yeni bir dil, çağdaş bir duyarlık ile en azından adıyla geleneğe eklenen Umut Gazeli, şekil olarak bir Divan şiiri formu olan gazel tarzını yenileyici, dönüştürücü, bazen kimi özelliklerini (kafiye vb. gibi) yok sayıcı, kafiye kullanımı açısından çağın anlayışına yaklaşıcı, aynı zamanda hece veznini bu nazım şekline ekleyici bir özelliktedir.
Geleneği anlamak, onu yoğurmak ve yeniden üretmek bir milletin kültürel sürekliliğinin yegane şartıdır. Her alanda olduğu gibi, şiir alanında da gelenek (Divân şiiri) ile kurulan ilişkiler bir zihinsel değişimin göstergesi olarak okunabilir.
Akif İnan, Divân edebiyatı hakkında şöyle düşünür:

“Divan Edebiyatı, memleket ve halk gerçeğine aykırı bir sanat değil, bütünüyle bize ait bir medeniyetin sanatıdır. Türk Edebiyatının, kendini besleyen yerli kaynaklardan uzaklaşması, Tanzimat hareketini takiben başlamıştır.” Bu cümlelere ek olarak, İnan, yapılması gerekeni de tespit eder: “Bütün dâva asırlarca yoğurduğumuz ve kendimizin de içinde yoğurulduğu medeniyetimize uygun bir aydın neslin yetişmesidir. Bu nesil yetişirse, onun ortaya koyacağı sanat, yani Tanzimat’tan beri ters olarak şartlanmış ortama ve edebiyata karşı çıkan, farklı ve yeni bir sanat ortaya koymaktır. Ancak o ilgi görebilir ve millete mal olabilir.”
“Umut Gazeli”ne yakından bakıldığında, bu düşünceleri gerçekleştirmek için üstüne düşen görevi yerine getirmeye hazır bir sanatkâr görünmektedir. Akif İnan bu davanın, geleneği kötü bir şekilde taklit ederek, ona yeni bir edâ, yeni bir ses, yeni bir tavır daha da önemlisi çağın derdini eklemeden kazanılamayacağının farkındadır. Umut Gazeli’nde, gelenek bilincine sahip, geleneği dönüştürerek yeniden üretmeye çalışan bir şâirin umut vaat edici sesi yankılanmaktadır.